Makale Yaz
Bu haberi yazdır
Her Geçen Gün Biraz Daha Takım Olmak…
 Eki
17
 2011

Galatasarayımızın Bursaspor’la oynadığı maç üzerinden takımımız üzerinde bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.

 

Öncelikle söze zor hava şartlarında Bursaspor gibi fizik kondisyonu üstün bir takıma karşı verilen mücadeleden duyduğum sevinci yazarak başlamalıyım. Sahada fedakarca birbiri için savaşan futbolcular görmek yıllardır özlediğimiz bir tabloydu. Maçta Melo’nun karşıladığı toplardan sonra yaşadığı hırs patlamalarını görmek, topu kaptıranın savunmadaki diğer arkadaşının kademesine girdiğine şahit olmak, formaların – ellerin – yüzlerin çamur içerisinde kalan dek varını yoğunu ortaya koyan futbolcuları izlemek, en önemlisi de sahada yardımlaşmanın, takım olma duygusunun varlığını hissedebilmek muhteşem bir duyguydu.

 

Belki de taraftar olarak Fatih Hoca’dan beklediğimiz en önemli unsur işte bu muhteşem duyguyu, yani Galatasaray’ı saha içinde Galatasaray yapan o karakteri yeniden yaratmasıydı… Ligde geçtiğimiz haftalarda oynanan her maçtan sonra hepimizin umduğu ve üzerine vurgu yaptığı “her geçen gün biraz daha takım olmak” olgusu dün yine takımları, kendileri ve arkadaşları için aslanlar gibi mücadele eden oyuncuların sahada verdiği en önemli mesajdı.

 

Aslında Bursa maçına geçtiğimiz yıllarda alınan başarısız sonuçların, Milli maç arasında beraber çalışamamanın ve bir de sakatlık haberlerinin getirdiği stresle hazırlandık. Üzerine bir de yağmur – fırtına derken koşullar tam da beklediğimiz gibi değildi.

 

Ancak maçın ilk dakikasından itibaren gördük ki Fatih Hoca ve ekibi maçtan önce iyi beyin yıkamış. Takım ilk saniyelerde biraz bocalasa da hemen toparlanarak konsantrasyonun üst seviyede olduğunu herkese hissettirdi. Taktiğimiz ise belliydi: Oyunu tempolu ama garanti bir şekilde karşı sahada oyna, rakibi sıkıştır, gol yeme, hücumda çoğal ve golü zorla. İlk yarıda bu taktiği fazlasıyla sahaya yansıttık. Rakibin kale sahasında olağanüstü etkili olamasak da onları sürekli rahatsız eden, kendi sahasından çıkarmayan, topu ayağına aldığı zaman seri paslarla oyun kuran ve garantili bir şekilde gole gitmeye çalışan bir Galatasaray izledik. Bunlar futbolun doğrularıydı. Hal böyle olunca ve bir de o çok beklediğimiz gol gelince seyretmesi çok zevkli bir ilk yarı geçirdik.

 

İkinci yarı ise hem zeminin bozulması, hem skoru koruma içgüdüsü, hem de takımımız yorulmaya başlaması bu olumlu tablonun değişmesine neden oldu. Üzerine bir de orta sahada ileri geri çalışan Engin’in çıkması ve Riera’nın o görevi yerine getirememesi eklenince, Bursaspor orta sahadan başlayarak oyuna hakim oldu. Maçı o şekilde bitiremeyeceğimizi Fatih Hoca görmeli ve oyuna müdahale etmeliydi ancak tek oyuncu değişikliği hakkımızın kalması onun da elini kolunu bağladı. Bursa’nın golü tüm stadı şoke etse de aslında belki golü son anda yedik diyebiliriz. Biraz daha geç gelse gol maçı çeviremeyebilirdik çünkü. Bu golden sonra büyük takım olmanın verdiği güven, Fatih Hoca’nın takıma aşıladığı hırs ve Baros’un inatçılığıyla yeniden ayağa kalktık ve yıllardır hasret kaldığımız Bursa galibiyetine kavuştuk.

 

Maçla ilgili görüşlerimi sunarken hakeme de değinmek istiyorum. Belki ben olaya fazla objektif yaklaşamayabilirim ama dün maçı hakkıyla izleyen herkes Galatasaray’ın bu maçta hakemi de yendiğini görecektir. İlk yarıda maçın kopma anlarında penaltımızı es geçerek ve Kazım’ın rakip ceza sahasında Ozan’dan topu kapıp kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonda faul vererek maçın sonucuna direk etki edecek yanlışlar yaptı hakem. Bunun dışında ise hemen her pozisyonda takdir haklarını Bursa lehine kullanarak oyunun bizim yarı sahamıza yıkılmasına yardımcı oldu. Verdiği her yanlış karar ve gösterdiği adaletsiz kartlarla futbolcularımızı sinirlerinin yıpranmasına da sebep oldu. Bu kadar hata üst üste gelince insan ister istemez art niyet düşünüyor. Umarım bundan sonraki maçlarımızda daha adaletli yönetimlere şahit oluruz.

 

Futbolcularımız üzerinden birkaç yorumda bulunmak gerekirse: Muslera maçın ilk dakikalarındaki kurtarışlarıyla yine takıma güven aşıladı ve görevini yerine getirdi. Yenilen golde onun değil, Serdar’ın önlerinden geçişini izleyen takım arkadaşlarının hatası vardı. Gökhan maçın başındaki hatasıyla bizleri korkutsa da kalan dakikalarda mükemmele yakın oynadı. Ujfalusi yorulsa da yine takımın gladyatörü ve sahadaki lideriydi. Hakan Balta şaşırtıcı seviyede iyiydi. Hücuma destek verdiği kadar ilk defa bir maçta arkasına adam kaçırmadı. Sabri en başından beri bahsettiğimiz fedakarlığın sahadaki en güzel örneklerindendi. Melo yine tek kelimeyle süperdi. Ofansif katkı yapmasa da defansta her topu kesmesi ve her defasında taraftarı ateşlemesi olağanüstüydü. Selçuk belki de Trabzon’da kalsa takımın lideri olacaktı ama Galatasaray’a geldi ve bir asker gibi çalıştı. Böylesine çok koşan ve ayağı iyi top yapan bir futbolcuya sahip olduğumuz için çok şanslı olduğumuzu bize hissettirdi. Biraz daha kuvvetli olsa kesinlikle dünya çapında oynar. Kazım aslında fena değildi ancak yerine giren Eboue de oyuna ısındıkça zor zeminde ayakta kalarak büyük katkı sağladı. Riera bu havanın ve zeminin oyuncusu olmadığını hiç varlık gösteremeyerek kanıtladı. Elmander ise Fatih Hoca’nın taktiğinin en önemli parçası olduğunu yine sahada en çok koşan adam olarak gösterdi. Her maçta rakip defansı aşırı yorması, oradan oyun kurdurtmaması onu takım için vazgeçilmez kılıyor. Sercan’a gelince, o çok değişik bir futbolcu. Hangi kaleye yakın oynarsa orada patlamaya hazır bomba gibi. Yediğimiz golden önce yaptığı hata affedilemez boyutta. Topla oynama beceriksizliğinin yanı sıra gereksiz telaşı, zihinsel olarak da eksik olduğunun kanıtı. Yine de topu alıp rakibin üzerine gidebilen bir yeteneği var. Bu yeteneğini bizim takımımız adına kullanmaya başlasa iyi olur artık. Baros’a ise söylenecek söz yok. Oyuna girdiğinde yine saldıran, rakiple boğuşan eski Baros değildi ancak buna rağmen attığı golle kalitesini ortaya koydu. İlk 11 de başlasa, kulübede de otursa en önemli silahlarımızdan biri.

 

Sonuç olarak, takımımız hala istediğimiz seviyede olmasa da; her anlamda bizim için önemli, beklediğimiz, özlediğimiz ve hak ettiğimiz bir galibiyet alarak ilerisi için daha da umutlandık.

 

Fatih Hoca ve aslanları da bir kez daha gösterdi ki, geçtiğimiz senelerde negatif anlamda daha önce hiç yaşamadığımız şeyleri yaşatan bir takım yerine, pozitif anlamda uzun zamandır özlediğimiz anıları ve başarıları bize yeniden yaşatmak için uğraşan, çabalayan bir ekip var. Evet camiamız başarıya çok aç, ancak başarıya giden yolda takımı için böylesine fedakarca çalışan bir teknik kadro, sahada arkadaşları için koşan bir “takım” görmeye daha çok ihtiyacımız var. Çünkü bizim bildiğimiz Galatasaray işte bu.

 

Bunlarla birlikte Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kazanan bayan basketbol takımımızı ve üçüncü defa dünya şampiyonu olan tekerlekli basketbol takımımızı da gönülden tebrik ediyorum.

 

Saygılarımla,

 

Fırat ERÖZ





Yorum Yaz

Yorumları okumak veya yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Puan Durumu Fikstür
Bizi Takip Edin :
Webaslan Google+ Webaslan Facebook Page Webaslan RSS Webaslan iPad Webaslan Mobil
reklam
Yazarın diğer yazıları
Son Girilen Makaleler
beawerheart
| 28 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 25 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 24 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 15 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 05 Ağustos 2024 |
En çok yorumlananlar
Blog bulunmuyor...